Plazma ile ilgili değerlendirme yazım aşağıdadır;
Plazma #1'den bu yana hep tartışılan ve bir şekilde insanı mutsuz eden bir yönü oldu Plazma dergisinin. Bunu çok negatif bir laf olarak algılamayın. Tüm Plazma dergilerinde çok güzel içerikler yer aldı ve her sayıyı okumak ayrı bir zevkti. Ancak hepimiz çeşitli açılardan daha iyisinin olabileceğini biliyorduk. Buna en az takılan ve en az olumsuz eleştiri getirenlerden biri de bendim. Çünkü Plazma'dan çok büyük beklentilerim yoktu. Artık var.
Sanırım ilk kez 5. sayıda "tam anlamıyla rahatsız edici hiçbir yönü olmayan" bir dergi yayınlandı sonunda. Aslında 4. sayı da 5'den çok farklı sayılmazdı. Ancak 3. sayı ile 4. sayı arasında geçen büyük zaman dilimi, yazıların bir kısmının yazıldıktan 1 sene sonra yayınlanmış olması ve Nightlord'un da belirttiği "dergide güncel yazılar ve haberler'in sayısının oldukça düşük olması" gibi konular Plazma #5 ile rayına oturdu.
Beni yine de Plazma ile ilgili endişelendiren yönler tamamiyle yok olmadı. Çünkü bir dergi için önemli olan iyi bir sayfa düzeni ya da "mükemmel bir sayı" değildir. Aksine iyi içerik ve sayfa düzenine sahip bir dergiyi belirli bir süre aynı kalitede devam ettirebilmektir. Bunun için editör ve tüm yazar kadrosunun aynı performansı göstermeye devam etmesi lazım. Tabii ki yeni ve kaliteli yazarların da aramıza katılmaya devam etmesi gerekiyor. Yoksa birkaç yazarın bir akrabası hastalandığı, işleri yoğunlaştığı gibi derginin içeriğinde hissedilir bir azalma meydana gelebilir. Yazar kadrosunun artması ve belki de editörün nadiren de olsa "bu sayı için bu kadar içerik yeterli, şu şu şu yazıları da ilerki sayıya koyarız" demesi gelinebilecek güzel bir nokta olabilir.
Bu kadar bu sayıdan öncesi ve sonrasından bahsettikten sonra şimdi gelelim sayının kendisine. ılk dikkatimi çeken ve Nightlord'u tebrik ettiğim nokta "Plazma'nın Bu Sayısında" bölümü oldu. Bu bölüm için yazarların kendilerinden kısa kısa özetler istediği gibi eline ulaşmayan noktalarda da kendisi çok güzel özet yazılar eklemiş, tüm özetleri kategorilendirmiş ve henüz giriş bölümünden derginin kalitesini ortaya koymuş. Standart bir "içindekiler" bölümünün verdiği içerik bilgisine göre çok daha şekilli bir içerik beliriyor insanın aklında. Güncel Yazılar, Yazılım ve Donanım, Müzik, Alternatif Platformlar... Her birinde hangi yazılar var ve bu yazılar özet olarak nedir? Hepsini derginin başlarındaki iki sayfada görmek mümkün.
Derginin sayfalarını (mouse'un scroll'ünü) çevirmeye başladığım gibi ilk gözüme çarpan yazı Alcofribas'ın Z80 işlemciler için geliştirilmiş C derleyicisi oldu. Böyle birşeyin varlığından haberdar değildim ve öğrendiğim de çok iyi oldu. Kesinlikle yakın zamanda bir inceleme yapacağım bu konuda. Özellikle de derleyicinin ürettiği kodları incelemek çok zevkli olacak gibi gözüküyor.
Alcofribas'ın yazısından sonra Ahmet Zeki Eymür'ün (bazılarınız aeymur olarak tanır kendisini) yazısını bir kez daha okudum. Bu yazı daha önceden elime ulaşmıştı ve imla hatalarına karşı okumuştum ancak dergi çıktıktan sonra daha bir zevkli ve kafam rahat bir şekilde okudum. Gördüm ki arkadaş biraz mütevazi ve cihazın gelişimi konusunda çok ümit veren bir dil kullanmamayı tercih etmiş. Projenin şu anki halini de çok beğenmeme rağmen gelişimiyle ilgili çok güzel beklentilerim de yok değil. C64TPC'nin gelişimini doğrudan donanımın yapıcısının kaleminden okumak çok zevkliydi.
LW3D'nin Natami yazısı da çok oturaklı olmuş. Yazının dili ve içeriği, ikisi de çok yerinde. Bu tür yazılar "Amiga cahili" olan benim en azından Amiga gündemini takip etmeme yardım ediyor.
Bu konuda bana yardımcı olan bir diğer isim ise Coze arkadaşımız. Minimig ile ilgili çok güzel bir yazı yazmış. "Coze'nin Amiga Donanım Köşesi" de tahmin ediyorum en çok benim gibi Amiga'yı çok seven ama bir türlü Amigacı olamayan kişiler için ideal olmuş.
Endo ise beni iki sayıdır tam kalbimden vuruyor. 68k assembly + ASM Pro nasıl kullanılır v.s. derken farkediyoruz ki bu sayının Amiga içeriği oldukça baskın ve sağlam.
Siz değerli Amiga yazarlarının sayenizde bir yerlerinden tutunuyoruz Amiga'ya işte
Nightlord'un MossyCon buluşması yazısı da çok orjinaldi. Özellikle de hep uzaktan takip ettiğimiz Amerika'daki Commodore Scene'i hakkında güzel fikirler veren bir içeriği var. MossyCon videosu da çok güzeldi bu arada. Nightlord'u C=++ sunumu için tekrar tebrik ediyorum.
Forever 9 parti raporuna gelince, bu yazıyı büyük ümitlerle yazdırdım Jailbird'e, sağolsun birkaç kişi reddettikten sonra yazmayı kabul etti kendisi bu raporu. Ancak partinin ne derece taşak ortamında geçtiğini (en azından onların gözünden) ortaya koyuyor bu yazı. Gönül isterdi ki Atari scene'inden, diğer 8-bit scenelerden daha detaylı bahsetsin, bizlere diğer scenelerden elemanları tanıtsın v.s. ancak partinin yayınlanan ürünler açısından da çok parlak geçmemiş olmasının da etkisiyle partiyle ilgili çok detaya girmemiş. Gel gelelim acayip komik bir yazı. Sonlara doğru yerlere yattım gülmekten.
Gelelim Ref'in yazısına. Rakı, balık ve Spectrum köşesinde bu sayıda güzel bir "konuk" var. Breakpoint 2008
Derginin bu sayısına başka bir Breakpoint review'ı yetişmediği için (umarım bir sonrakinde olur) Breakpoint'i Türk kardeşlerimizin gözünden bu yazı ile görebildik. Elbette ki yazı Breakpoint'in geneline değil, daha çok Spectrum ürünlerine odaklı yazılmış haliyle. Yine de Breakpoint'in ruhunu, havasını, suyunu bize taşımaya yetmiş. Fotoğraflar da az ama öz olmuş (ASD elemanları güzel seçim
).
Bu köşenin ardından gelen 3 yazı (C++, makefile, bilgisayar mimarisi yazıları) çok güzel bir 3'lü oluşturmuş. Bunlardan ikisi Nightlord'a, biri de Ragnor'a ait. Ama dediğim gibi sıralama çok güzel olmuş. Yazılar birbirini konsept olarak şöyle takip etmiş. Bak kardeşim C++'da böyle kod yazıcan, böyle projenin makefile'ını oluşturup derleyecen, ha bir de bütün bunları yaptın eyvallah, peki bu yaptığın programın nasıl bir yapının üzerinde çalıştığını öğrenmek istemez misin?
Sırada Spaztica'nın ActionScript 3 yazısı var. ActionScript'in "ben görmeyeli" ne kadar süper bir hal aldığını bu yazıdan öğrendim. Spaztica'nın tatlı yazım tarzıyla büyük bir zevkle okudum ve bendeki şeytanı ortaya çıkarıyordu bu yazı az daha. O şeytan diğer projeler bitmeden gaza gelip başka işlere dalma şeytanı. Uzun süredir kontrol altında tutuyorum bunu. Ama az daha bu yazıdan sonra kuruyordum en son Flash'i, başlıyordum ActionScript ile birşeyler yapmaya. Dediğim gibi zor tuttum kendimi.
Lord Henry'nin Köşesi ise 3d ile hiç ilgilenmeyen birinin bile zevkle okuyacağı türden bir köşe. Zaten köşenin Debris'den bahsettiği kısımdan sonrası çok ilginç, güzel mesajlar taşıyor. Ben çok beğendim.
Son yıllarda büyük çıkış yapan ve müzikleriyle yılların müzisyenlerinin bile gönüllerinde taht kuran Drey arkadaşımızın Sequencer köşesi de benim ilgimi çekmeyi başardı. Zaten kendisi siyah kuşak olduğu için yarın öbür gün okudun mu der, birşeyler sorar v.s. diye tırstım okudum hemen.
Substractor'ın kullanım alanları ile ilgili "sıfır" fikre sahipken artık biliyorum ki... Aslında hala tam anlamadım, biraz daha vakit harcamam lazım bu konuda
Derginin sonlarına yaklaştıkça Alcofribas'ın ikinci yazısı olan Amstrad CPC Demoscene'e gözüm ilişti. Yıllardır Amstrad CPC'de bob rekoru kırmak isteyen biri olarak elbette ki yazıyı dikkatle inceledim. Henüz vakit bulamadım ancak yazıda geçen demoların hepsini bir bir inceleyip, eğer aktarmanın bir yolunu bulabilirsem (3" disket olayından dolayı sanmıyorum ama) gerçek CPC üzerinde seyretmeyi deneyeceğim.
Gelelim derginin en güzel sürpriz konuğu Seval'in "scener eşi" yazısına. Yakın zamanda yabancı versiyonunu okuduğum bu yazının yerli versiyonu da oldukça ilgimi çekti. Özellikle mukayese açısından. En dikkatli okuduğum yazı ASD'nin coderı Navis'in eşinin yazısıydı ve Seval-Bilgem çiftinde de doğal olarak benzerlikler gördüm. Tabii ki kendi eşimle ilişkilerimle ilgili de birçok ortak nokta yakaladım. Ancak emin olun her scenerın eşi farklı yazılar yazacaktır. Ama uzun süre eşinin sırtını seyretmekten hoşlanacak bir tane bile scener eşi tanımıyorum, yani ortak bir paydada buluşuyorlar. Tabii bu işi bozan, terse çeviren "gamer" eşler de var. O çift kendilerini bilir.
Spaztica'nın ikinci yazısı olan Coder / Sanatçi olmak yazısı ise bana tam uymuyor. Ne açıdan derseniz, coder olduğum için kendimi hiçbir zaman sanatçı ruhlu hissetmemişimdir. Nightlord gibi tek kişilik ordu olacak bir durumum da yok. Yani coderların sanatçı olmaya yatkın olduğu ya da yalnızca code yazdığı için sanatçı sayılması gerektiğine inancım zayıf. Ayrıca bilgisayar bambaşka birşey. Ben gerçek hayatta bir müzisyenim ama bilgisayarda müzik yapamıyorum. Çünkü bendeki yetenek ağırlıklı olarak gitara yönelik. Klavye başında nota nota birşey yazamıyorum. Yani coder != sanatçı benim görüşüme göre. Tabi "olm, sen yazıyı yanlış anlamışsın" derseniz olabilir, hızlı okudum biraz.
Assolist olarak derginin sonunda Vigo'nun Türk Scene Tarihi yazıdizisinin ikincisi gözüme çarptı. Vigo bize onlarca kez kendi gözünden scene tarihini anlatmış olsa da bu yazılarda hala "hadi ya" dedirtecek yeni şeylere rastlıyor insan. Ayrıca Vigo'nun yalnızca 3 yıl önce çıkarmış olduğumuz bir demoyu da bu yazıya koyması bende iki duyguyu birden uyandırdı. Bir, gurur duydum. ıki, tarihçede geçen demonun son demomuz olduğunu ve "artık tarihe karıştığını" çok net bir şekilde hissettim. Madem o demo tarihe karışıyor, o zaman yenisini yayınlayalım da biz de tarih olmayalım di mi ama
Atladığım yazı oldu mu acaba?
Tabii "bir dergi böyle mi değerlendirilir?" diyebilirsiniz. Hayır, başta genel yorumlarımı yaptım zaten. Ancak kaptırdım tek tek yazıları da review ettim işte...
Edit: Alcofribas arkadaşımızın nickini yanlış yazmışım, düzelltim. Kendisinden özür diliyorum.