tr-demoscene
the scene => çeşitli => Konuyu başlatan: 3mevsim - 30.01.2011 18:17:46
-
Kullandığınız 1. bilgisayarın (yani en çok zaman gerçirdiğiniz) işletim sistemi hangisi veya hangi işletim sistemini kullanmayı öğrenmemi önerirsiniz.
-
@3mevsim: ben oyumu kullandım ancak şunu da aklında bulundur, tek bir işletim sisteminde uzmanlaşmak güzeldir ancak bu diğerleri hakkında hiçbirşey bilmemeyi de gerektirmez. mesela ben Windows 3.1'den beri hep Windows'u tercih ettim. ancak birçok embedded cihazda, routerlarda, oyun konsollarında, web serverlarda sık sık linux çıktı karşıma. hatta linux (gp2x oyun konsolunun sistemi) üzerinde çalışan port ettiğim bir oyunum bile var. dediğim gibi bir işletim sisteminde kesinlikle uzmanlaş. ancak bu karşına ömür boyu başka işletim sistemi çıkmayacağı anlamına gelmiyor, unutma.
şahsen;
1) Dos ve Windows'u expert olarak,
2) Linux'u üzerinde birşeyler kodlayıp/derleyip çalıştırabilecek derecede ama sık sık internetten döküman okuma ihtiyacı duyacak biçimde,
3) MacOS'u standart kullanıcı seviyesinde
kullanabiliyorum. Bir de şu var. Bir projeye başlarken multiplatform olup olmamasını durumunu da göz önünde bulundurmak lazım. Mesela 3 boyutlu bir demo/oyun yapmayı planlıyorsan OpenGL mi DirectX mi kullanmalıyım diye düşündüğümde sadece Windows hedefliyorsan DirectX kullanırsın. Ama Linux, MacOS v.b. sistemlerde de çalışsın diye düşünecek olursan OpenGL ya da 2 boyutlu grafik kütüphanesi olarak SDL gibi kütüphaneleri tercih edebilirsin. Elbette ki diğer platformlarda da mevcut bir kütüphane seçmen kodunun her platformda derlenebileceği anlamına gelmez, ek uğraşılar gerektirir. Ancak DirectX kullandığın durumda kodu diğer platforma aktarırken çok daha ağır iş yükün olacaktır.
Yani bir işletim sistemine hakim olmasan da eğer o işletim sistemini desteklemeyi hedefliyorsan, onun da desteklediği kütüphaneleri kullanarak program geliştirmen gerekir. Bu sayede senin bilgin yetersiz olsa bile o platforma hakim birilerini bulup, onların yardımıyla o işletim sisteminde de çalışacak programlar yazabilirsin.
Sen sadece "hangi işletim sistemini kullanmayı öğrenmeliyim" diye sormuştun biliyorum ancak yarın öbürgün bu sistemler üzerinde çalışacak programlar geliştirecekken bil ki tüm sistemleri A'dan Z'ye biliyor olman şart değil. Birinde uzmanlaş, diğerleri hakkında bilgi sahibi ol (elbette ki yapabiliyorsan onlarda da uzmanlaş) ve programlarını hedefine uygun altyapıları seçerek yaz.
-
Ben Windows 95'ten bu yanı Windows kanadını kullandım. ıyi bilmek değil ama rahat kullanabildiğim bir sistem. Birkaç Linux dağıtımınıda kullandım 3-6 arası her bir sürümü denedim. Linux'u Windowstan daha iyi biliyorum fakat windows gibi rahat kullanamıyorum.
Linux kullanırken kendimi geliştirebiliyorum, Windows kullanırken ise işimi hızlı yapabiliyorum kısaca
-
3mevsim ben de aynı, win95'ten beri windows kullanıyorum. Sonradan okul projeleri ile linux ile de tanıştım ve baya sevdim. O zamandan beri bilgisayara her zaman bir linux bir de windows beraber kurulu bir şekilde kullanıyorum.
Bu aralar en çok Windows 7 kullanıyorum. Bu sene biraz oyuna sardırdığımdan da olabilir, ve bilgisayarın hakkını en iyi şuan windows 7 verdiği için de olabilir. Doğru düzgün sürücü bile yüklemedim, gitti aslan buldu indirdi hepsini. Yukardaki araması süper, eskiden bunun için total commander gibi programlara gerek kalıyordu. Windows 7 sanırım en mutlu olduğum windows sürümü. Tabi yüksek donanım isteklerini ve fiyatını göz ardı edersek. (Bu fiyat konusu çok dert oluyorsa, bir çok bil müh. öğrencisi kendilerine verilen akademik lisansları kullanmıyor, onlardan rica edebilirsin)
Windows'ta işler hızlı evet ama linux'ta da yolunu yordamını bilirsen daha da hızlı. Hazır paketi varsa tek satır komut ile indirip kurabiliyorsun. Yada daha önceden aşina olduğun bir şeyse adımları bir bir yapmak ve komut satırından kayan yazıları izlemek eğlenceli oluyor.
Tabi bu olmadığı durumlarda macera başlıyor, ordan şu paketi indir, burdan şunu bul, derle, çalışmadı bir daha.... Yani öğrenmek ve eğlenmek için linux süper ama altı üstü bir mp3 çaldırmak için zamanında 3-4 saat uğraşmıştım, o zamanlar hazır paket kurucusu da yoktu, sağdan solda apaçi gibi duran kütüphanelerden xmms'i kurunca baya bi sevinmiştim. Tabi bana göre büyük ama insanlık için hiç bir anlam ifade etmeyen bu uğraşa sevinmek de sanırım tüm linux kullanıcılarının içinde olan bir şey.
Linux olarak Ubuntu'yu tercih ediyorum, kullandığım en sorunsuz linux sürümü, ve ailenin diğer üyelerini düşünürsek onlar için de en insancıl linux sürümü.
Bunların haricinde, linux daha sağlam, yok windows çürük gibi şeylere inanmıyorum. Kaç tane linux sürümüm durduk yere göçtü, ekran kartını defalarca yüklememe rağmen arada bir unutup bana tekrar yükletmesi, yani linux'un dertleri de bitmiyor. Ama belirttiğim gibi bu dertlerle uğraşmak keyifli olabiliyor.
Senin soruna gelince, windows üzerinde uzmanlaşcak fazla bir şey yok, ama linux için var, ilk akla gelen devasa bir kabuk sistemi var (linux shell) onu öğrenmek ve işlerini öyle halletmek güzel bir yatırım. Zaten kendin de söylemişsin, linux kullanırken kendinini geliştirebiliyorsun.
-
@tesla: çok ilginçtir ki sapasağlam kapattığım ve bir daha açamadığım linuxum da oldu, ekran kartı driverı bir anda çalışmamaya başlayan da, hatta hatta herşey düzgün gözüktüğü ve defalarca driverları baştan kurduğum halde en basit SDL örneğini 1 FPS çalıştıran da. ben de hep "kesin sorun bende, bu kadar linux kullanıcısı yanılıyor olamaz" derdim kendi kendime. demek ki tek ben yaşamıyormuşum bunları. :)
-
microsoft'un çıkardığı şu 7'li 2007'li hiçbir şeye alışamadım. inatla kullanmıyorum
-
Benimde sorunum/çekincem bunlardan dolayı aslında. Linux kullanmak istiyorum ama mesela programlama öğrenecem Linux'un sorunları ile uğraşmaktan zaman kalmayacağından korkuyorum. Galiba en iyisi 7
-
Anket sonuçları da onu gösteriyor gibi. :)
-
Linux kullanıyorum. Ubuntu. Ayrıca linux kullan vs. demeyeceğim senin tercihin, hangisini istersen onu kullanırsın.
Ama forumda bile olsa kayıtlara geçsin diye ufak birşeyden bahsedeceğim. Windows'tan linux'a geçen insanların genelde unuttuğu ya da hiç fark etmediği birşey. Yeni bir işletim sistemine geçiyorsunuz. Windows klonuna'da değil (KDE'nin nasıl gözüktüğünün bir önemi yok :)). GNU/Linux'un geliştirildiği 1991 yılından beri süregelmiş ve gelişmiş olan 20 yıllık kendine has bir kültürü var. Ondan da önce GNU projesinin 1983 yılından beri varolan 28 yıllık kendine has bir kültürü var. Ondan da önce Unix işletim sisteminin 1969'dan beri süregelen, o zamandan beri gelişen 42 yıllık bir geçmişi, kendine has kültürü var. Bu kültür insanların beklentileri, düşünce yapıları ve iş yapış tarzlarına göre şekillendi ve yine o insanların beklentilerini, düşünce yapılarını ve iş yapış tarzlarını şekillendirdi. Ve bu kültürlerin herbiri kendinden sonra geleni etkiledi.
Windows ise bütün bunlardan farklı bir kültürün, anlayışın ürünü. Orada çalışan insanların düşünce yapıları, iş yapış tarzları dolayısıyla farklı. Ama işte windows'tan linux'a geçenler niyeyse bu farkı hep görmezden geliyor, aynı şekilde çalışan bir sistem bekliyor. Aksine bu yeni sistemin nasıl işlediğini öğrenip üstüne niye eski alıştığı sistem gibi çalışmadığı için yakınmak yerine bu şekilde çalışmaya adapte edebilirlerse kendilerini ki işletim sistemleri de birer araçtır ve her aracın kendine has bir kullanım şekli vardır, bahçe makasını çekiç gibi kullanamazsınız, aynı şekilde kerpetenide bahçe makası gibi.
Linux'un sorunları konusuna değinirsek, evet çok fazla sorunu var. Ama bu genellikle ticari firmaların tutumundan kaynaklanıyor. Mesela şu anda 5 yıllık laptop'ımın ekran kartıyla ilgili bir sorun yaşıyorum. Çünkü sevgili ATI artık ekran kartımı desteklemiyor ve legacy driver'da çıkarmıyor. Ne güzel değil mi? Dün oynadığım oyunları bugün çalıştıramıyorum bile. Bunda suç ubuntuda mı şimdi? Hata onlarda mı? Hayır, Ati yarım yamalak bir iş yapıyor derdini kullanıcılar çekiyor. Ha şu da var bugün bilgisayarımı hala kullanıp hala az biraz 3d uygulama çalıştırabiliyorsam karşılıksız olarak opensource driver'lar üzerinde çalışan geliştiriciler sayesinde. Ayrıca yukarıda bahsedilen sorunlarında en az %90'ının da çözümü var tabiki. Aynı şekilde yukarıda linux'ta sorun yaşadığını belirten arkadaşların windows'ta da abuk subuk sorunlar yaşadıkları da başka bir gerçek.
Neyse son olarak, kesinlikle sana hiçbirşey önermiyorum. Sadece fikirlerimi dile getirmek istedim, o kadar.
-
@Ragnor: Farklı kültürlerden gelmek ok. Ama Windows 7 ile güncel Linux sürümlerinin mevcut durumda security mantığı oldukça benzer. Mesela internetten bir programı indirdik, her ikisinde de direk execution yetkisi olmuyor. Windows'da çalıştırmayı deneyince sana "çalıştırayım mı? evet hayır" diye soruyor, Linux'ta console'a çıkıp ve o path'e gidip "chmod -x hede.exe" demek gerekiyor. Yani birebir aynı şey aslında. Execution yetkisi veriyorsun. Birinde konsoldan, birinde "evet" buttonuna tıklayarak. Chmod olayını Linux'ta eminim sistem context menüsüne eklemenin de yolu vardır. Ama bana bu kadar temel bir saçmalığı isterse Fransız ıhtilali'nden gelen bir tarihi olsun, kimse kabul ettiremez. User friendly olmamak için çaba sarf ediyor Linux sürümleri. Gün geçtikçe iyiye gidiyor ama sorun driver v.s. değil. Sorun 2011 yılında konsol aşkı :)
-
ben dos kullaniyorum. 640kb gayet yeterli.
-
@ssg: +1 :)
@skate: abi ben sanırım 6-7 yıllık linux kullanıcılığım sırasında en fazla 10 defa chmod komutunu kullanmışımdır onunda 6-7si sanırım okuldaki işletim sistemleri dersinin labı içindi. Bahsettiğin işi dosyaya sağ tıklayıp, properties seçeneğini seçip, permissions tabına geçip, oradan da "allow executing file as a program" seçeneğini seçerekte yapabiliyorum, ki genelde öyle yapıyorum ben. Ama tabi her zaman daha zarif bir yöntemle konsol'dan tek bir komut girerek yapmamda mümkün.
Ayrıca Linux acemisi bir arkadaşım bana şöyle bişey demişti, Windowsta o güvenlik soruları vs. çıkması onu rahatsız ediyormuş ama linuxta şifre sorduğu zaman kafasına takmıyordu çünkü biliyordu ki önemli birşey yapacak dikkat etmesi lazım.
Ve son bir detay daha, bugün windows kurmuyorsam hala makinama nedeni linux'un konsol'udur. O rahatlığı, esnekliği windows makina kullanmam gereken her seferinde aradım ama bulamadım.
@edit: Ayrıca User Friendly olmamakla itham edilmiş linux için birkaç şey söylemek istiyorum. Yeni kurulmuş bir windowsla ne yapabilirsiniz? Hiçbirşey. Yeni kurulmuş bir Ubuntu ile? Canın ne istiyorsa :). Ve birde program kurma kolaylığı var ki windows'un "next next" diyerek kurulum rahatlığından bile iyi. Ubuntu Software Center'da kategorize edilmiş bir şekilde kurabileceğim binlerce program var ve daha da fazlası synaptic içinde daha detaylı (ve kabul edilebilir şekilde daha az user friendly çünkü daha gelişmiş bir arayüz) bir şekilde bulunmakta. Ha isteyen yine gider kendi istediği programı istediği gibi kurar ama bu bahsettiğim şekillerde program kurarken her türlü kütüphane vs. dependencyleri adam gibi kurulur makinana ve sende sorun çekmeden çalıştırırsın.
Son bir anektod, yukarıda bir sözünü yarım yamalak alıntıladığım arkadaşım anlatmıştı. Annesi işte pc'yi açıp internet explorer üzerinden az biraz internette gezinebilecek kadar windows kullanmasını bilen biriymiş. Bigün bu evde yokken bi şekilde windows yerine linux kurulumunu açmış bunun ama kadın ne yapacağını bilemeyip umutsuzluk içinde bilgisayarı kapamamış aksine şöyle bir bakmış ie'nin simgesini görememiş ama yukarıda firefox'un simgesini görmüş, tıklayıp açmış ve internette istediği gibi gezinmiş. En alt seviye bilgisayar kullanıcısı diyebileceğimiz bir insan bile kullanmayı başarıyorsa bence yeterince user-friendlydir.
-
Linux'un CHMOD mantığı Unix'ten gelen bir olay değil mi? Başlangıçta timeshared sistemler düşünülerek tasarlandığı için, sunucu üzerinde çok daha başarılı sonuç veriyor diye düşünüyorum. Server üzerinde dosya ve klasörlerde izinleri düzenlemek Windowsta çok daha karışık olabiliyor. ışin içine kullanıcı gurupları vs. de girince. It'ye erişim hakları için bir talimat veriyorsunuz. Sonuçta bir bakıyorsunuz kendi dosyanıza yazma izniniz yok. Ama bütün departmanlar okuyabiliyor vs. :D
Not: Herhangi bir serverda (Ne NT ne de Linux) admin olmuşlukluğum yok. Bahsettiğim sorun Admin'in dalgınlığından da kaynaklanabilir ama şirket sunucularında (windows) sık karşılaştığım birşey.
-
@ragnor: özellikle Windows'da IE kullanabilen birinin Linux'da Firefox kullanmasıyla ilgili ibret verici hikayeye bittim. Very unexpected, very şön. :D
-
@ragnor: özellikle Windows'da IE kullanabilen birinin Linux'da Firefox kullanmasıyla ilgili ibret verici hikayeye bittim. Very unexpected, very şön. :D
haha cidden ya :D:D
ragnor og.org çöktümü yine yoksa benmi giremiyorum
-
og.org'a girebiliyorumda bende de tr-demoscene sorunlu, ktunnel'dan ancak girebildim. diğer konuda da söyleyecek bişeyim kalmadı, zaten linuxta hiçbir zaman user-friendly olamadı, hep o programcıların elit yaklaşımları, hep o konsol sevdası, neyse...
-
Beni tanıyanlar bilir ben her zaman basitlik ve sadelikten yanayımdır, birşeyin "basit" olması için çok ciddi ve zor bir tasarım ve çaba gerekebilir, yani "basit"liğin kendisi basit değildir. Bugünkü pek çok karmaşık tasarım buna önem verilmemesinden kaynaklanıyor.
Elbette linux ve windows'un birbirlerine avantajları, dezavantajları var ve çoğunlukla hangisine daha alışıksak diğeri karmaşık görünüyor.
Windows'un kötü yönleri herkesçe malum, driver sorunları, kitlenmeler, sürekli çok yüklü güncellemeler çıkması vb. Linux'ün benim gözümdeki kötü yönüyse, çok fazla sürüm olması ve birbirleriyle neredeyse uyumsuz olmaları, birinin paket yöneticisi formatı diğerinde yok vs. Bir progmramın download sayfasına girdiğimde 1 tane windows sürümü 8 tane linux sürümü olması örneğin.. Bir program kurulduğunda 10 farklı klasörüe dosya kopyalanması, sistemdeki hangi dosyanın neyle ilgili olduğunu bilmenin çok zor olması. Bu durum windows'ta birazcık daha iyi, macos'ta çok daha iyi.
Elbette çok güçlü olduğu yönler var Linux'un, dos konsolu windows'unkinden bin kat daha iyi, ama dediğim gibi benim değerlendirmem daha çok "basitlik" yönüyle. Maalesef buna pek önem verilmiyor.
Elbette bu konuda çok detay var, örneğin geçenlerde intel'in linux dağıtımının iso'unu indirip usb diskime yazdım, laptop'u usb'den boot ettim, zart diye çalıştı, internet, ses vs. driver sorunu olmadan. "Allah razı olsun" diye mail attım Intel'e.
Ve, hayır, ben karmaşıklığın bir gereklilik olduğu düşüncesine katılmıyorum. Yıllarca evet öyle galiba dedim ama, diil.
-
@endo: Abi yarıldım Intel'e gönderilen mesaj içeriğine. Intel'den gelen cevabı çok merak ettim. :)
Bu arada open source işletim sistemlerinin en büyük avantajı olarak görülen "kodlar açık, MS ve diğerleri ne isterlerse gizlerler içine" mantığı da bildiğiniz gibi şu haberle çöktü.
Haberin kaynağı: http://marc.info/?l=openbsd-tech&m=129236621626462&w=2
FreeBSD forumundaki ilgili başlık: http://forums.freebsd.org/showthread.php?t=20207
Hatta daha da ilginç olan şu ki, MS böyle bir halt etse, sadece Windows kullanıcıları zarar görür doğal olarak. Proje open source olduğu için birçok farklı programda BSD'nin networking ile ilgili modüllerini olduğu gibi kullanmışlar ve FBI'ın bu halt etmesi virüs gibi yayılmış birçok sistem ve programa.
Ummadık taş... :)
-
Archlinux dağıtımıyla oyumu linux'dan yana kullandım. Hangisi daha iyi tartışması anlamsız, zira tamamen kişinin düzen algısına bağlı olarak, linux kadar keyifli, kendini evinde hissettiren, ferah başka bir işletim sistemi henüz bilmiyorum. Ragnor'un dediklerine tamamen katılıyorum. (Amacım flamewar başlatmak değil :rolleyes:)
-
Kıyas sorularının forumlarda sorulmasının faydası olduğunu sanmıyorum 3mevsim.
Bunlarin birbirlerine gore karsilastirmalari, daha objektif ortamlarda suru ile var.
Sen herhangi birini sectiginde, burada sana yardimci olabilecek insan da var gordugun gibi.
Zaten isletim sistemini kullanici bazinda ogrenmek oyle atla deve bir sey de degil. Bu sonunun cevabi, Fortran mi - Lisp'mi sorusundaki gibi trajik oneme de haiz degil:)
-
@skate: Abi aslında çöken bişey olmadı.
Bunun birkaç sebebi var. ılk olarak bahsi geçen email bir mail list'e falan değil bizzat OpenBSD'nin başındaki kişiye atılmıştı. Bu konuyu public ortama açan bizzat o. Yani olan biten konusunda gayet şeffaflar.
Sonra mail'i atan kişi sadece iddialar ortaya attı. Bahsettiği isimlerin hepsi bunları reddetti ve code audit'ten sonra da bu iddiaları destekleyecek birşey bulunamadı. Basitçe olay, çamur at izi kalsın tadında birşey oldu ama sonucunda yine aşağıdaki makalenin sonunda dediği gibi OpenBSD'nin en güvenli işletim sistemlerinden biri olduğu tekrar kanıtlandı.
http://www.readwriteweb.com/enterprise/2010/12/update-openbsd-backdoor-seems.php
-
http://threatpost.com/en_us/blogs/experts-openbsd-backdoor-allegations-almost-certainly-false-121510
Bu article'ı baştan sona okuyun.
-
Keith Curtis tam 11 yıl Microsoft'un araştırma departmanında çalıştı ve Windows işletim sistemleri ve Office için kod yazdı. ılk defa 2004 yılında Linux yüklü bir bilgisayarın başına oturdu ve şu anda Linux'tan vazgeçemiyor.
Curtis, Microsoft'un işletim sisteminin pazar payının çok büyük olduğunu kabul ediyor ama eninde sonunda Linux'un kazanacağını savunuyor. Ona göre bunun başlıca iki sebebi var. Curtis, açık kaynak kodlu olarak geliştirilen yazılımların çok daha kaliteli ürünler hazırlanmasına yol açtığını söylüyor. Firefox ve Linux çekirdeğini buna örnek olarak gösteriyor. Curtis'in altını çizdiği ikinci konu ise Microsoft'un ücretsiz yazılımlara karşı kar marjını sürekli düşürmek zorunda kalıyor olması ve bir yerden sonra daha fazla indirim yapamayacak maddi sıkıntıya gireceği.
Curtis şu an için Microsoft'un yarışta sadece PC'lerde önde olduğunu ama farkın kapandığını söylüyor. Ona göre Microsoft eninde sonunda açık kaynak ve ücretsiz yazılımı kabul etmek zorunda kalacak. "Bir süre sonra insanlar Microsoft'a OpenOffice varken niye Office için para istediğini sormaya başlayacaklar" diyen Curtis, ayrıca "eğer açık kaynak kodlu yazılımların baskısı olmasaydı, Microsoft bugün kaydettiği gelişimlerin yarısına bile ulaşamamış olacaktı" diye ekliyor.
-
3mevsim, Curtis'in söylediklerini belki on senedir savunmaya gayret ediyorum, sanırım o da büyük ihtimalle açık kaynağın non-commercial topluluklar için ne derin bir hazine olduğunu anlayabilmiş biri. Açık yüreklilikle bunu ifade edebiliyor oluşu gerçekten harika.
Otu b.ku korsan kullanan birine "Linux kullan" demek ne kadar abes ise x,y,z dökümantasyonuna, yazılımına, kütüphanesine onbinlerce dolar verebilen bir yazılım firmasına açık kaynağın faydalarını anlatmak da o kadar abes.
Zira bu bir farkındalık ve ihtiyaç sorunudur. Ve insanlar olarak maalesef, gerçekte değerli ama kendimiz için ihtiyaç dışı olan kavramları çok çabuk tüketiriz.
Dünyada web sunucu piyasası, süper bilgisayar cluster'ları, cloud computing büyük çoğunlukla linux, freebsd ile yürütülür ancak Linux yine de o kadar iyi değildir, çünkü genelde bedavadır :)
-
cogu corporate musterinin it ortamlarinda linux yerine windows tercih ediyor olusunun sebebi, linux'un aslinda bedava olmamasi, birileri tarafindan deploy/update/maintain ediliyor olmasi gerekmesi (bu yuzden RedHat gibi sirketler var) ve bu bedelin de cogu zaman windows'tan pahaliya gelmesidir.
Ben buyuk linux ve gnu faniyimdir ancak linux'un bedava oldugu pratikte bir mit. bir sirketteki bilgisayacr muhendisi olmayan calisanlar icin linux sistemleri calisiyor kilmanin parasal bir bedeli var.
-
cok dogru, skate ile birlikte, 2002'den beri gelistirdigimiz, sirketimizin urununde db olarak ilk basta mysql kullanmistik. boylece musteriler sql server lisans bedeli odemeyecdekti, urunun bedeli de daha uygun olacakti.
ama butun buyuk musterilerimiz (migros, akbank, arcelik ve finansbank) kurulumdan bir sonra "bu urun ms sql server desteklemezse almayiz" dediler. ve sonunda urunu tamamen sql server ile calisacak hale getirdik (baslarda mysql+mssql'di ama bi sure sonra mysql desteklemek kulfet oldu)
gerekceleri de basitti: mysql sunucuyu maintain edecek elemanlarinin olmayisi.
ozellikle de buyuk sirketlerin cok sayida/buyuk sunuculari icin deploy/maintain cok ciddi bir is, yani "linux bilen elemanlari olsa kendileri hallederler" yeterli degil, ciddi bir destek alinmasi gerekiyor.
ve hatta linux'un "bedava" olmasi bu konuda biraz ters tepiyor, bir cok firma (turkiyedekiler en azindan) ucretli destek alabileceklerini bile bilmiyorlar (bedava ya, destegi yoktur dusuncesiyle..)
-
Maliyet, kesinlikle proje türüne göre değişkenlik gösterebilen bir konu. Aynı yönetim, danışmanlık, sertifikasyon maliyetlerinin Windows için geçerli olmadığı gibi şeyler bana gerçekçi görünmüyor. Üstelik parça başına lisans maliyetini, güvenlik zafiyetlerini ortadan kaldırma - hardware, software - maliyetlerini hiçe sayıyorum. Burada da dünyanın "OpenGL vs DirectX" çatışmasında yaşadığı şeyi yaşıyoruz (http://blog.wolfire.com/2010/01/Why-you-should-use-OpenGL-and-not-DirectX). Microsoft yalnızca nüfuzunu kullanarak bir çok şeyi olduğundan farklı gösterebilme yeteneğine sahip.
Elbette temelde benim de yadırgadığım, bir çok "açık kaynak, özgür" gibi gözüken ama aslında salt ticari düşüncelerle geliştirilmiş ya da bir süre sonra oraya evrilen "alaşım" şirketler var. RedHat, MySQL, Novell ve sonradan Oracle Java ve OpenOffice bunlardan bir kaçı. Bunları yadırgamamın sebebi her şeyi para gibi görmeleri değil. Dolaylı olarak özgür bir akımdan, felsefeden türemiş ürünleri salt para odağıyla ve felsefenin tersine gittikçe kapalı bir biçimde kullanmaları, sunmaları. Son zamanlarda GNOME projesinini Mono ile yakınlaşması, kapalı .net ürünlerinin GNOME üzerinde yaygınlaşması olasılığı da aynı garip etkiyi yaratıyor. Zira uzun vadede konunun özüne zarar verebileceğini öngörmek için medyum olmak gerekmiyor. Üçüncü elden üretilmiş her kapalı kodun linux sistemlerine karışması, ileride telif ve patent davaları, kapalı sistemlere alışkanlıklar olarak geri dönüyor.
@endo, burada bahsettiğim şey basitçe bir yazılım felsefesidir. Kimin bu hamurdan nasıl sonuçlar üretebileceğini, kimin bir işi nasıl batıracağını ya da çıkaracağını doğal olarak bilemem. Linux ve benzeri ürünlerle iş yapmaya çalışan şirketlerin elbetteki daha kapsamlı düşünmesi, planlama yapması gerekiyor. Netice itibariyle organize olmuş tek elden üretilen bir üründen bahsetmiyoruz. Emin ol ben son beş senedir mümkünse MySQL kullanmıyorum. En basit web yazılımı kurmak için bile farklı şeyler arıyorum. (http://www.postgresql.org/, client-server gerekli değilse http://www.sqlite.org/)
Anlatmak istediğim, GNU ya da OSI - ya da benzer - topluluklarını takip edenler bilecektir ki buradaki özgürlük vurgusu "bedavacılık" üzerine kurulu bir sistemi yaygınlaştırmayı hedeflemez. linux'un ve özgür yazılımın genelde bedava oluşu gerçekten de ters tepebiliyor doğru. Ancak bunun tek nedeni insanların bu konuda bir bilgiye sahip olmamaları ve bunu ciddi bir çözümden ziyade bedava bir alternatif olarak algılamaları. ("free as in freedom not free as in beer")
Konu, insanların özgürce ellerine aldıkları kodu kendi inisiyatifleri doğrultusunda değerlendirilmesini sağlamak. Burada temel kural, özgürlükten yararlanarak ürettiğin şeyi - her ne ise - yine "özgür" bırakmandır, başka bir şey değil. Ürettiğini satarsın, satmazsın, emek karşılığı bağış almaya çalışırsın, bakım ve yönetimi için para talep edersin ya da tümüyle bedava bir biçimde dağıtırsın. Bunun içindir ki Microsoft dahi böyle modelleri destekler hale geldi -codeplex - .
Burada yanlış anlaşılıyor olabilirim, ben linux, GNU fanatiği değilim, bu tür konularda da fanatik olabilecek bir şey görmüyorum. Lisanslı VS 2010, Windows 7 kullanıyorum. Ancak özgür yazılım anlayışının, açık kaynak kod fikrinin dibine kadar desteklenmesi gerektiğini, bunun salt "bedavacılık" olarak algılanmaması gerektiğini düşünüyorum.
Biz yıllarca bir özgür yazılım programcısının nasıl para kazanabileceğini düşünüp durduk. Dünyanın etrafındaki insanların bunu nasıl başardığına ya da başaramadığına dair hikayeler dinledik. Bunlar hep kişisel şeylerdi. Ve hiç bir zaman özgür yazılımın varlığına gölge düşüremedi. Her zaman, on saniye için dünyada hiç özgür yazılım olmadığını ve bu yoksunluğu şimdi bana nasıl yansıyabileceğini düşlerim.
C64'teki bilmemne oyununu kırıp introsuna kendi adını yazan adam da bizim kafadan. Biz yalnızca kırılmak zorunda olmayan yazılımların da var olmasını, yaygınlaşmasını temenni ediyoruz. :)
-
ıki kez cevap yazmaya başladım ikisinde de elektrikler kesildi, hem de UPS olmasına rağmen devreye girmedi. Sanırım bu bi işaret :)
-
@ray: endo'nun orada elektrikler kesilse de 10 sene yan yana çalışmış ve bahsettiği projeleri birlikte geliştirmiş olduğumuz için ben de kaldığı yerden bir nevi devam edebilirim. verdiğin örnekler yani postgresql ve sqlite çok güzel. endo'nun bahsettiği projenin light versiyon paketinde sqlite kullanmıştık (henüz 3 versiyonu çıkmamıştı o zamanlar). zamanla çeşitli problemler yüzünden onu da MSSQL ile değiştirmek zorunda kalmıştık ancak bunlar teknik sebeplerdi. şu anda geliştirdiğim kamera programının arkaplanında da sqlite kullanıyorum, çok da severim sqlite'ı. postgresql ise süper ancak kolay kolay kullanmayacağım bir veritabanıdır. MySQL'i ise sadece kendi host ettiğim ya da genel anlamda intranet olarak yönetilmesi gerekmeyen, webdeki bir sunucuda duracak projelerde kullanıyorum. yani endo'nun bahsettiği MySQL ile yola çıkıp MSSQL ile son bulan 8-10 senelik yolculuk net bir tecrübedir. Benim tecrübelerime göre;
* SQLite: Embedded database kullanılabilecek yapıda, çok yüklü datalar bulunmayacak uygulama tipleri için idealdir. Kullanılırken birçok sql sorgusu peş peşe gitmesi gerekiyorsa bunları tek bir transitionda (sqlite yapısındaki bir veritabanında diğer bir deyişle defalarca IO işlemi yapmadan, tüm sorgular için dosyayı bir kez açıp kapayarak) göndermek gerekmektedir, aksi taktirde çok büyük performans problemleriyle karşılaşılabilir.
* MySQL: Son derece güçlü, müthiş bir veritabanıdır. Ancak çok geç gelişmişdir ve hala bu geç gelişen özelliklerinin bazı ilkellikleri vardır (STORED PROCEDURE, TRIGGER v.b. özellikler). Windows tabanlı olmayan web sunucularınn, özellikle de PHP dilinin vazgeçilmez parçalarından biridir. Internet site ve uygulamaları, hatta hatta cloud sistemler için şiddetle tavsiye ederim, kullanırım. 7DX party web sitesi de dahil olmak üzere tercihim hep PHP+MySQL olmuştur 10 seneyi aşkın bir süredir.
* MSSQL: Çok temel bazı eksikleri olsa da, yıllar içersinde bunları kapatmayı bilmiş bir veritabanıdır. Günümüz itibariyle benim gözümde "eksiği yok ama fazlası da yok" bir veritabanıdır. Eğer müşterilerce intranet olarak yönetilmesi gerekecek bir uygulama varsa, veritabanı için MSSQL'i tek geçerim.
* Oracle: Benim gözümde MSSQL'in abisi ve daha fazlasıdır. Oracle bir veritabanı olmanın yanı sıra sunduğu uygulama geliştirme arayüzleri ve onlarca ek özelliğiyle "eksiği yok fazlası var" tanımına uymakla birlikte "fazlalık"larından biri de fiyatıdır. :) Bu nedenle sadece büyük ölçekli firmalarca kullanılabilmektedir. şahsen tercih etmesem de çok büyük firmaları hedeflediğinizde karşınıza çıkacak olan üst seviye veritabanıdır. Bu güne kadar hiç Oracle kullanan uygulama geliştirmemişsem de çeşitli entegrasyonlar yapmak zorunda kalmışımdır.
* PostgreSQL: Benim gözümde yetenek olarak MSSQL ile Oracle arasında bir yerlerdedir (Oracle'ın diğer çözümlerini değil sadece veritabanını ele alıyorum). MySQL'in dönüp dolaşıp Oracle'ın eline geçmesinden sonra geriye kalan tek adam gibi "özgür" büyük ölçekli veritabanı çözümüdür. Ne yazık ki kullanım alanı yukarıda saydığım tüm veritabanlarından daha sınırlıdır. MySQL gibi kendini net bir biçimde kabul de ettirememiştir. Bunun nedenini gerçekten merak etmekle birlikte altyapısı posgresql olan bir uygulamayı büyük firmalara satmaya çalıştığım anda teknik şartname'de karşılaşacağım ilk maddelerden birinin büyük olasılıkla "MSSQL/Oracle da desteklenmeli" olacağını bildiğim için bu sonucu yadırgamamaktayım. PostgreSQL web sunucularında da çok yaygın olarak kullanılmıyor bildiğim, gözlemeldiğim kadarıyla, özellikle de hazır hosting planlarında.
Özetlemek gerekirse PostgreSQL de Linux ile aynı kaderi paylaşıyor benim gözümde, belki daha bile kötü. Ne kadar iyi bir yazılım olursa olsun büyük ölçekli firmaların "genelinde" tercih edilmiyor. ınsanlar Microsoft ve Oracle'a sırtlarını dayamaya devam ediyorlar. Bunun sonucunu net bir biçimde gören, yaşayan programcıların "linux şöyle müthiş, postgresql böyle süper" demesi bir yere varmıyor. Çünkü bu bizim mesleğimiz, sadece canı gönülden yaptığımız bir iş değil. Canı gönülden yaptığımız şeyler scene ürünleri. Bunlarda da ben zaten C64 diyorum ve bu tartışmaların tamamı bir anda anlamsız kalıyor benim açımdan. Profesyonel düşünüp, profesyonel görüş bildireceksek, piyasanın gerçeklerini göz ardı etmemek gerekiyor. Kimse linux ya da open source uygulamaları "kötü" olmakla suçlamıyor, bu konularda fanatiklik yapmanın piyasaların, özellikle de Türkiye'nin gerçekleriyle örtüşmediğini anlatmaya çalışıyoruz. Evde kendi kendine eğlencesine birşey yapıyor ya da küçük ve orta ölçekli, IT departmanı olmayan firmaları hedefleyen uygulamalar geliştiriyorsanız kafanıza göre takılabilirsiniz. Müşteri kitleniz belli bir ölçeğin üzerine çıktığında ise endo ve benim geldiğimiz noktaya gelmek durumunda kalıyorsunuz. O teknik şartname önünüze konulduğunda, hele ki altyapıyı diğer veritabanlarının kullanımı için çok da esnek hazırlamadıysanız içiniz cız ettiğinde bizi hatırlarsınız. :) ışin özeti değilse de özü budur.